Soru

Velayeti Nübüvvetten Üstün Tutmak

Telvihât-ı Tis’a'da 8. telvihin birincisini nasıl anlamalıyız? Velâyeti nübüvvete tercih etmek ne demektir?

Tarih: 11.01.2021 15:30:09
Okunma: 1347

Cevap

Öncelikle şunu ifade edelim ki; nübüvvet makamının velayet makamına üstünlüğünün ölçüsü güneşin kendi zatı ile aynalarda görünen güneşin misali yani yansıması gibidir. Bu noktadan hareketle bütün velayet makamlarının en yükseği Hazret-i Peygamberin velayet-i kübrasıdır. Bütün velayet makamları feyzini oradan alıyor. Bunun içindir ki rehber kabul edilecek, feyiz alınacak en bereketli en selametli en istikametli yol sünnet-i seniyyedir.

Tarikat mesleğinin vermiş olduğu feyizler ve bir takım manevi şarhoşluğun getirdiği zevkler esasında tarikat mesleğinin de hakkaniyetine bir alamettir. Çünkü kalbi işlettirmekten mütevellit meydana gelen güzel ve manevi haller de bir ikram- ı ilahidir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken kısım sünnetin ölçülerini merkeze alarak hareket etmektir. Tasavvuf ve tarikattaki manevi zevklerden istifade ederek, lezzet alarak hareket edenler bazen kendi gitmiş oldukları yolun sünnet-i seniyyeden daha öncelikli olduğu gibi bir neticeyi kasten olmasa da hal diliyle yani bilvesile gösterebilmektedirler. Haliyle o lezzeti terk etmek istemeyen bir kısım ehl-i tarikat velayet makamının getirdiği bu zevkleri nübüvvet mesleğinde göremediğini zannederek gayr-ı şuuri olarak yanlış bir kıyaslama yapmış olur. Velayet mesleğinin nübüvvet mesleğinden üstün olduğu vartasına düşer.

  Bu tehlikeden kurtulmanın çaresi ise şu hakikati iyice bilmektir. O da şudur:

Peygamberlerin yaratılmış olan bütün mahlukatın en üstünleri olduğunu bilmektir. Nitekim onların velayetleri nasıl bir velayettir ki risaletlerini netice vermiş. Ubudiyet için elde edilebilecek en güzel, en mükemmel nimetlere, lezzetlere onlar mazhar olmuştur. Bu hakikatten hareketle aslında velayet mesleği nübüvvet mesleğinin bir parçası hükmündedir. Büyük küçüğü kapsar ancak küçük büyüğü kapsamaz. Büyükten sadece haber verir. Peygamberlik mesleği bir bütündür ve velayet mesleğini de içine alır.

Bu konuda İmam-ı Rabbani Hazretleri Mektubat isimli eserin 268. Mektubunda şu izahlara yer vermiştir:

” Kitaplarımda (Veya mektuplarımda), risalelerimde yazdım ve tahkikini yaptım ki: Nübüvvet kemalâtı, umman deniz hükmündedir. Velâyet kemalâtı ise; onun yanında küçük bir damladır. Amma ne yapalım ki; nübüvvet kemalâtını idrâk edemedikleri için, bir cemaat şöyle dediler:

— Velâyet, nübüvvetten daha faziletlidir.

Bir başka taife ise. Bu kelâma tevcih yönü verip şöyle dedi:

— Bundan murad, şu demektir:

— Nebinin velâyeti, nübüvvetinden daha faziletlidir.

Bu taifelerden her ikisi de nübüvvetin hakikatini bilmeden gaibe hüküm vermişlerdir. Bu hükme yakın bir hüküm şudur ki; Ayıklık üzerine sekir hali tercih edile. Eğer ayıklığın hakikatini bilmiş olsalardı; anlardılar ki: Sekir halinin ayıklığa nazaran hiçbir değeri yoktur.

Bir mısra:

Arşa bağlı olanla yerlinin nisbeti ne?

Onlar, havas zatların sahiv (ayıklık) halini, avamın sahiv haline benzetmiş gibiler. Aralarında bir benzerlik misali bulmuş; sekir halini ona tercih etmişlerdir. Şayet, havasın sekri ile avamın sekri arasında bir misal benzerliği bulsalardı; üstteki hükmü vermeye cür'et etmezlerdi. Zira, ulema katında mukarrer olan bir durum var ki; o da şudur:

— Mutlak olarak, sahiv hali, sekir halinden daha faziletlidir

Bu hüküm, onlara göre dâimidir. Bu sekir ve sahiv, ister mecazî olsun; isterse daimî. Velayeti, nübüvvet üzerine daha faziletli görmek; sekir halini dahi sahiv haline tercih etmek: Küfrü İslâm'a tercih etmeye, cehaleti ilme nazaran daha faziletli bilmeye benzer.”


Yorum Yap

Yorumlar