Soru

Akrebiyet ve Kurbiyet

Akrebiyet ve kurbiyeti açıklar mısınız?

Tarih: 6.12.2013 23:03:01
Okunma: 21427

Cevap

Kurbiyet ve akrebiyet, ikisi de yakınlık demektir. Fakat kurbiyet, kulun Allah'a yakınlığı manasında iken, akrebiyet, Allah'ın kula yakınlığını ifade eder. Yani kul, dua, ibadet, salih amel, takva ve ihlas gibi şeylerle Allah'a yakınlaşmaya çalışır. Yetmiş bin perde tabir edilen her bir perdeyi geçerek kurbiyete müşerref olur. Tasavvuf yoluyla gidilen velayetlerin çoğunda kurbiyet vardır.

Akrebiyette ise, zaten Allah kullarına yakındır. Her hangi bir kuluna bir vazife verdiği zaman ona yakınlığını açar ve akrebiyetine mazhar eder. Mesela peygamberlik vazifesi verdiği kullarına akrebiyetini de açar. Mucizelere de mazhar eder. Peygamberlerden sonra da veraset-i nübüvvet denilen meslekte gidenler akrebiyet-i ilahiyeye mazhar olurlar. 

Mesela, biz güneşten çok uzağız. Güneşe yakınlaşmak istesek çok uzun mesafeleri kat etmek veya yıldızlar gibi büyümek lazımdır. Bu kurbiyete misaldir.

Fakat güneş bize göz bebeğimiz kadar yakındır. Hatta gündüz güneşe bakarsak gözümüzün içindedir. Bu da akrebiyete misaldir.

Üstad Bediüzzaman hazretleri 27. Sözde bu meseleyi şöyle izah eder:

"Sahâbelerin kurbiyet-i İlâhiye noktasındaki ma­kamlarına velâyet ayağıyla yetişilmez. Çünki Cenâb-ı Hakk bize akrebdir ve her şeyden daha ziyâde yakındır. Biz ise ondan nihâyetsiz uzağız. Onun kurbiyetini kazanmak, iki sûretle olur. Birisi, akrebiyetin inkişâfıyladır ki, nübüvvetteki kurbiyet ona bakar. Ve nübüvvet verâseti ve sohbeti cihetiyle Sahâbeler o sırra mazhardırlar.

İkinci sûret, bu‘diyetimiz(uzaklığımız) noktasında kat‘-ı merâtib(mertebeleri geçip) edip, bir derece kurbiyete müşerref olmaktır ki, ekser seyr-i sülûk-u velâyet ona göre, seyr-i enfüsî ve seyr-i âfâkî bu sûretle cereyân ediyor. İşte birinci sûret, sırf vehbîdir, kesbî değil; incizâbdır, cezb-i Rahmânîdir ve mahbûbiyettir. Yol kısadır, fakat çok metîn ve çok yüksek­tir ve çok hâlistir ve gölgesizdir. Diğeri kesbîdir, uzundur,gölgelidir. Acâib ve hârikaları çok ise de, kıymetçe, kurbiyetçe ev­velkisine yetişemez." 

Güneş misali de şöyledir:

"Cenab-ı Hak herşeye, herşeyden daha yakındır. Fakat herşey, ondan nihayetsiz uzaktır. Nasılki Güneş'in şuuru ve konuşması olsa, senin elindeki âyine vasıtasıyla seninle konuşabilir. İstediği gibi sende tasarruf eder. Belki âyine-misal senin gözbebeğinden sana daha yakın olduğu halde, sen dörtbin sene kadar ondan uzaksın, hiçbir cihette ona yanaşamazsın. Eğer terakki etsen, Kamer makamına gelip, doğrudan doğruya bir mukabele noktasına çıksan, ona yalnız bir nevi âyinedarlık edebilirsin. Öyle de, Şems-i Ezel ve Ebed olan Zât-ı Zülcelal herşeye herşeyden daha yakın olduğu halde; herşey ondan nihayetsiz uzaktır. Yalnız bütün mevcudatı kat'edip, cüz'iyetten çıkıp, külliyetin meratibinde gitgide binler hicablardan geçip, tâ bütün mevcudata muhit bir ismine yanaşır, ondan daha ileride çok meratibi kat'eder. Sonra bir nevi kurbiyete müşerref olur."

Ayrıca Bakınız.

/soru-cevap/15-mektubun-1-sualinin-1-makami


Yorum Yap

Yorumlar