Soru

Cüzî iradenin temeli bir emr-i itibari olduğundan illet-i tamme istemez

Kader Risalesi’ndeki şu paragrafı izah eder misiniz?

"Cüz'-i ihtiyarînin üss-ül esası olan meyelan, Matüridîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir. Fakat Eş'arî, ona mevcud nazarıyla baktığı için abde vermemiş. O meyelandaki tasarruf, Eş'ariyece bir emr-i itibarîdir. Öyle ise o meyelan, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur. Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki; illet-i tâmme vücudu için lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref'etsin. Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüchaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir. Öyle ise o anda onu terkedebilir. Kur'an ona o anda diyebilir ki: "Şu şerdir, yapma." (Tılsımlar Mecmuası, 26. Söz, 2. Mebhas, Altıncısı)

Tarih: 14.08.2011 01:23:18
Okunma: 10195

Cevap

Bu paragrafı cümlelere ayırarak izah etmeye çalışalım.

1- "Cüz'-i ihtiyarînin üss-ül esası olan meyelan, Matüridîce bir emr-i itibarîdir, abde verilebilir."

İnsanın cüz-i iradesinin dayandığı temel, İmam Maturidî’ye göre itibari bir emir (iş) olan meyelandır. Meyelan ise bir fiili yapıp yapmamaya yönelik insan zihninde bir eğilim oluşmasıdır. Bu eğilimin bir emr-i itibari (iş sayılan bir iş) olması ise, kanunlar gibi kendileri iş olmadıkları halde işler hakkındaki kavramlardan ibaret olmasıdır.

Mesela “her doğan ölür” bir kanundur. Bu kanun yalnız bir kavramdır, iş değildir, fakat ölüm işiyle alakalıdır. Bu yüzden ona gerçek bir iş değil, itibari bir iş, ya da hakiki değil nisbi bir iş deriz. Yani emr-i itibari, ya da emr-i nisbi deriz. İşte insan bir şeyi yapmayı irade ettiği zaman, bu irade etmesi gerçek bir iş, gerçek bir fiil olmayıp yalnız zihinde ilmî bir varlığı olan itibari bir iş oluyor. Böylece insan tercihini ilmî anlamda yapmış olsa da fiil anlamında bir iş yapmış olmuyor. Böylece tevhid inacının gerektirdiği gibi kainatta Allah'tan başka hakiki bir kudret sahibi ve iş yapıcı bulunmamış oluyor.

2- "Fakat Eş'arî, ona mevcud nazarıyla baktığı için abde vermemiş."

İmam Eşari de İmam Maturidi gibi, "insanın irade etmesi itibari bir işten ibarettir" kanaatinde olmakla beraber, meyalanın itibari değil hakiki bir iş olduğunu, bu cihetle Allah’ın yarattığı bir şey olduğunu ve bu sebeble bunun failinin kul olamayacağını düşünmüştür.

3- "O meyelandaki tasarruf, Eş'ariyece bir emr-i itibarîdir."

Bu sebeble İmam Eşarî, cüz-i iradenin temelini bir adım daha ileri taşıyarak meyelandan sonraki bir mertebeye işaret etmiştir. O da kulda bir fiile karşı Allah tarafından yaratılan o meyelan (eğilim) üzerinde kulun yapıp yapmamaya karar verdiği an olan tasarruftur.

4- "Öyle ise o meyelan, o tasarruf, bir emr-i nisbîdir. Muhakkak bir vücud-u haricîsi yoktur."

İnsanın cüz-i iradesinin temeli, ister Maturidi’nin dediği gibi meyelana dayansın, ister bir adım daha öteye gidilip meyelandaki tasarrufa dayansın netice değişmez. Çünkü ikisi de kulun tercih anını, kararını, iradesini, nisbi bir emir, ya da diğer tabirle itibari bir emir olarak açıklamışlardır. Aralarındaki ihtilaf meyelanın mahiyeti hakkında farklı düşünmekten gelen, fakat neticeyi değiştirmeyen bir farklılıktan ibarettir.

5- "Emr-i itibarî ise, illet-i tâmme istemez ki; illet-i tâmmenin vücudu için (varlığı sebebiyle) lüzum ve zaruret ve vücub ortaya girip ihtiyarı ref'etsin."

Her şeyi yaratan Allahu Teala’dır. Bir şeyin meydana gelmesi için tam bir illet, yani eksiksiz ve yeter sebeb olan Allah’ın irade etmesi şarttır. O bir şeyi diledi mi artık meydana gelmesi vacib, yani kaçınılmaz olur ve meydana gelir.

Fakat insanın cüz-i iradesi, yani bir işi yapmak için verdiği kararı bunun dışındadır. O karar, hakiki bir nesne, ya da hakiki bir iş, bir fiil olmadığı için o kararın ortaya çıkması tam ve yeter sebeb olan Allah’ın dilemesine bağlı değildir.

Eğer insanın kararı da Allah’ın dilemesi ile ortaya çıkan bir şey olsa idi, o zaman biz dilememiş bize zorla diletilmiş olurdu. O takdirde ihtiyarımız, yani seçme ve dilememiz diye bir şey kalmamış adeta birer robot gibi olurduk.

Not: Bu beşinci satırdaki, “illet-i tâmmenin vücudu için” cümlesindeki kasıt, “vücuda gelmesi için” değildir. Buradaki kasıt, “cüz-i iradenin ortaya çıkmasından önceki varlığı sebebiyle” demektir. Yani cüz-i iradenin ortaya çıkşından önce illet-i tamme mevcut olsa ihtiyarı iptal eder demektir.

6- Belki o emr-i itibarînin illeti, bir rüchaniyet derecesinde bir vaziyet alsa, o emr-i itibarî sübut bulabilir.

Bir emr-i itibari olan insan iradesinin tecelli etmesine sebeb olan şey nedir? Üstte onun Allah’ın iradesi ile ortaya çıkmadığı izah edilmişti. Öyleyse insanın tercihi nasıl ortaya çıkıyor?

İnsan iradesi, yapmayı düşündüğü herhangi bir şey hakkındaki düşüncesinin rüchaniyet, yani üstünlük kazanması ile sübut bulur, yani ortaya çıkar. Yani insan artısı ve eksisi ile değerlendirir, bir taraf ağır basınca bu bir rüchaniyettir ve bununla insan iradesi kararını vermiş olur.

7- Öyle ise o anda onu terkedebilir. Kur'an ona o anda diyebilir ki: "Şu şerdir, yapma.”

İnsan iradesinin yalnız ilmî bir vücudu bulunan bir tercih, bir karardan ibaret olması ve onu mecbur kılan bir illet-i tammenin bulunmaması sebebiyle, insan bir fiili işleyinceye kadar, her an kararının değişmesi mümkündür, nitekim de öyle olmaktadır.

Terazinin iki kefesi gibi, son ana kadar kefelere giren her yeni şey rüchaniyeti, yani üstün gelen kefeyi değiştirebilir. Bu da insan iradesinin sonuna kadar hür olduğu anlamına gelir. Mesela tam nefsine mağlup olarak bir şerri işleme kararı vermişken, Kur’an’ın yasağı hatırına gelir ve fikrini değiştirerek yeni bir karar verir ve yapmaz.


Yorum Yap

Yorumlar

Allah razı olsun.
Gönderen: YASİN KULAKSIZ
Tarih: 15.08.2011 14:06:58