Soru

Riya Olur Korkusuyla Tebliğ Yapmamak

İnsanlara imani hakikatleri tebliğ etmekten korkan veya riya olur düşüncesiyle çekinen birisi bu halden nasıl kurtulabilir? Her ortamda iman hakikatlerini (mesela seyahatte yanımıza oturan birsine veya arkadaş ortamlarında) anlatma sorumluluğumuz var mıdır? Tebliğ konusunda bilgi verir misiniz?

Tarih: 3.04.2024 01:39:10
Okunma: 436

Cevap

İman hakikatlerini tebliğ etmek, Müslüman olmanın bir gereğidir. Zira âyet-i kerimede; Allah’a ve âhiret gününe îmân ederler, hem iyiliği emreder, kötülükten menederler ve hayırlı işlerde birbirleriyle yarışırlar! Böylece işte onlar sâlihlerdendir.”[1] buyurulmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav) de hadis-i şerifte “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”[2] Buyurarak her Müslümanın iyiliği emredip kötülüğü nehyedip yasaklama görevinin olduğunu belirtmiştir.

Hem âyet-i kerimede hem hadis-i şerifte iyiliği emretmek ve kötülüğe mani olmak bir farz olarak emredilmiştir. Bu farzları işlemek Müslümanın kendi sorumluluğundadır. Ancak farzları işlemekte kişi riyaya düşer mi? diye sorulacak olursa bu soruya Bediüzzaman Hazretleri şöyle cevap vermiştir:

Farz ve vaciplerde ve Şeâir-i İslâmiye’de (İslâm’ı hatırlatan sembollerde) ve sünnet-i seniyenin ittibâında (uymakta) ve haramların terkinde riya giremez; izharı (açıktan yapılması), riya olamaz. Belki, şeâir-i İslâmiye’ye temas eden ibadetlerin izharları (açıktan yapılması), ihfâsından (gizli yapılmasından) çok derece daha sevaplı olduğunu, Hüccetü'l-İslâm İmam-ı Gazâlî (r.a.) gibi zatlar beyan ediyorlar. Sâir nevafilin (nafilelerin) ihfası (gizli yapılması) çok sevaplı olduğu halde, şeâire (İslâmiyet alâmetlerine) temas eden, hususan böyle bid'alar zamanında ittibâ-ı sünnetin (sünnete uymanın) şerafetini (şerefini) gösteren ve böyle büyük kebâir (büyük günahlar) içinde, haramların terkinde takvâyı izhar etmek, değil riya, belki ihfâsından pek çok derece daha sevaplı ve hâlistir."[3]

İşte Bediüzzaman Hazretlerinin de buyurduğu gibi İslâm’ın emirleri olan farzları yerine getirmekte riya olmaz. Çünkü farzların vakti ve şartları belirlenmiştir. Bu farzların vakti geldiğinde ya da şartları oluştuğunda yapılması zaruridir. Yani vakti girmiş olan namaz riya endişesiyle kılınmadığında nasıl Allah’ın emri yerine getirilmemiş oluyorsa, öyle de şartları oluşan bir tebliği yapmamak da Emr-i bil maruf Nehy-i anil münker (iyiliği emredip kötülükten nehyetme) diye adlandırılan farzı yerine getirmemek olur.

İşte insanlara iman hakikatlerini tebliğ etmek Müslümanın bir vazifesidir. Bu vazifeyi ifa etmekte riya olmaz. Bilakis bir farzı yerine getirmek olur. Özellikle imanın tehlikeye düştüğü ve imanı kurtarmanın zorlaştığı bu zamanda imanı müdafaa etmenin bir cihad[4] olduğunu ve bu cihadın da muzaaf, kat kat bir farz olduğunu Bediüzzaman Hazretleri ifade etmiştir.

Haksızlık karşısında susmak bir zulümdür. Küfür ve şirk yahut isyan Allah-u Teala’ya karşı bir haksızlıktır. Yani hadisin ifadesiyle bir münkerdir. Müslümanın da bir münkeri yani İslâm’â uygun olmayan davranış ve uygulamayı eliyle ya da diliyle düzeltmesi, hiç olmazsa kalbiyle itiraz etmesi, üzerine bir vecibedir, sorumluluktur.

Bu zamanda imanı zedeleyecek çok vesveseler şeytanlaşmış insanlar tarafından İslâm toplumunda yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple Müslümanlar imanlarını muhafaza etmede zorlanmaktadırlar. İman noktasında dara düşen bir Müslümana yardım etmek İslâm’ın emridir.

Şübhesiz bir Müslümana yapılabilecek en büyük yardım, o kişinin imanının kurtulmasına vesile olmaktır. Ancak bu yardımın yani tebliğin bir usulü vardır. Âyet-i kerimede “Evlere kapılarından girin”[5] buyurulmuştur. Hadis-i şerifte de “insanların seviyelerine göre söz söyleyin”[6] diye emredilmiştir. Elbette tebliğin yeri ve zamanı iyi teşhis edilmeli. Kaş yaparken göz çıkartılmamalı.

Tebliğde bulunan kişi İslâmiyet’i anlatmalı, İslâm adına nefsî ve hissî konuşmalara girmemelidir.

Netice olarak her bir Müslüman, bulunduğu ortamda doğru İslâm’ı ve İslâm’a ait doğruluğu şuurlu ve usulüne uygun bir şekilde tebliğ etmelidir. İş yerinde, seyahatte, devlet dairesinde, hastanede sıra beklerken hasılı her yerde müsait olanlara az-çok bir hakikati anlatmaya çalışmak gerekir. Bu tebliğ bazen söz ile bazen de beden dili ile yapılır. Muhatabın vaziyetine göre tebliğ tarzı da değişiklik arz eder.

Tebliğle alakalı detaylı malumat için lütfen bakınız;

https://risale.online/soru-cevap/etkili-teblig-ve-dogru-temsil

https://risale.online/search?q=tebli%C4%9F


[1] Al-i İmran, 3/114.

[2] Müslim, Îmân, 78.

[3] Kastamonu Lahikası, 234.

[4] Mektubat. 472.

[5] Bakara, 2/189.

[6] Buhari, ilim, 4.


Yorum Yap

Yorumlar