Makaleler

Bediüzzaman'ın Halefi Bediüzzaman Hazretleri’nin kendinden sonra yerine bıraktığı vekili, en önde gelen bir talebesi olan Ahmed Hüsrev Efendi’dir. Bunu sözlü olarak, talebelerine mükerreren bildirdiği gibi, yazdığı risalelerde de buna işaret eden muhtelif beyanları vardır. Ayrıca Hz. Üstad’ın Risale-i Nur’da geçen pek çok ifadeleri, Hüsrev Efendi’nin bu makama liyakatini göstermektedir. Bu çok mühim meseleyi dört ana başlık altında inceleyerek bunun Nur hizmetinin en parlak en açık hakikatlerinden biri olduğ
İman-ı Tahkîkî'nin Kazanılması Tahkîkî iman, araştırmalara ve elde edilen sağlam delillere ikna olmaya dayanan kuvvetli ve sarsılmaz bir inanç demektir. Tahkîkî imanı elde etmek için; 1- Tahkiki imana ne kadar ihtiyacımız olduğunu iyice anlamak, yani dünya ve ahret saadetimiz için bunun ne kadar elzem olduğunu bilmek lazımdır. 2- Ölümü çokça düşünmek ve son nefeste imansız gitmekten kurtuluşun tek garantisinin iman-ı tahkiki sahibi olmak olduğunu bilmek gerekir. Bu mevzuyu Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle anlatır: “İman
İNSANIN MUSİBETLERE KARŞI ŞİKÂYETE HAKKI YOKTUR İNSANIN MUSİBETLERE KARŞI ŞİKÂYETE HAKKI YOKTUR Dünyada insanın başına belâ, musibet ve hastalıklar gelebilir.  İnsan yaratılış itibarıyla aciz ve zayıf olduğundan bu sıkıntılar ona ağır gelir. Bir çıkış yolu bulamadığı için o musibetlerden şikâyet etmeye başlar. Bazen bu şikâyet Allah’ı (c.c) tenkit ve O’ndan gelene razı olmamak manasını ifade eder. Bu da Allah’ı (c.c) kullara şikâyet etmek demektir. Hâlbuki Allah’a iman etmek, O’nu tanımak ve O’na ibadet etmek gayesi ile yaratılan insan aşağı
MUSİBETİN HİKMETLERİ MUSİBETİN HİKMETLERİ Hikmet: “Cenâb-ı Hakk’ın her şeyi yerli yerince yaratması, her şeyi lâyık olduğu yere koyma sırrı, âlemin insanlar tarafından anlaşılamayan gizli amacı, Allah’ın (c.c) kulun kalbine eşyânın hakîkati hakkında koyduğu, akılla elde edilemeyen kalbî ilim, eşyânın hakîkatini olduğu gibi bilme”[1] gibi anlamlarda kullanılır. Aynı zamanda insanı iyi olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan alıkoyan anlamında da kullanılır.[2]  “Her nerde kötülüğü gidermek ve iyiliği elde etmek va
YARATILIŞTA ÇİRKİNLİK YOKTUR YARATILIŞTA ÇİRKİNLİK YOKTUR İnsan, dünyaya gönderildiği ilk andan itibaren etrafında olup biten hadiseleri araştırmaya ve onlara bir anlam vermeye çalışmıştır. Evrende olup biten olayları inceledikçe bunların ne kadar mükemmel olduğunu görmüş, araştırdığı her bir saha ile ilgili bir bilim dalı ortaya çıkmış ve bunlar zamanla gelişmiştir. Astronomi gökyüzünü, coğrafya yer şekillerini ve yerin hareketlerini, tıp insan bedenini, biyoloji canlıları, kimya maddelerin ana yapılarını ve bileşimlerini
VAR OLMAK VE HAYAT EN BÜYÜK NİMETLERDENDİR VAR OLMAK VE HAYAT EN BÜYÜK NİMETLERDENDİR İnsan, akıl ve vicdan ile kâinata baktığında, var olmanın ve hayatın ne kadar büyük bir nimet, hayır ve güzellik olduğunu görür. Ön yargılarından uzak ve doğru bir şekilde hayata baktığında ne kadar büyük bir nimete sahip olduğunu; var olmamanın da ne kadar büyük bir kayıp olacağını anlar. İnsan bu gerçeği hayatının birçok anında hisseder, görür ve kabul eder. Fakat insan karşılaştığı olumsuz durumlardan dolayı bazen hayattan şikâyet eder. Aslında bu
Üç Aylar ve Gafletten Kurtuluş Cenâb-ı Allah, Tebâreke Sûresi 2. âyetinde “Hanginiz amelce daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı.” buyurduğu üzere insanın bu dünyaya gönderilişinden gaye imtihan olmaktır. Kim hayırlı işlerle, güzel bir ömür sürerse imtihanı kazanacak ve ebedî tükenmez bir saadete kavuşacaktır. Kim de nefis ve şeytana uyarak gaflete dalıp şerli işler yaparsa imtihanı kaybedecek ve cezasını da görecektir. Bu imtihanı kaybetmek veya kazanmak meselesi her şeyin üzerinde en büyük bi
Risâle-i Nûr’un terbiye (eğitim) sistemi Risâle-i Nûr ise, bu dünyada bir manevî cehennemi, dalalette gösterdiği gibi; imanda dahi bu dünyada manevî bir cennet bulunduğunu isbat ediyor. Ve günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içinde, manevî elemleri gösterip iyilikler ve güzel hasletlerde ve şeriatın hakîkatlerini yaşamakta cennet lezzetleri gibi manevî lezzetler bulunduğunu isbat ediyor. Sefahet ehlini ve dalalete düşenlerini o cihetle aklı başında olanlarını kurtarıyor. Eğitimciler, eğitimi şöyle tarif ederler: İnsanlara
Risâle-i Nûr’un tevhidle ilgili iki risâlesi, insaflı olan bir münkiri imana getirmeye kâfi geldiği hâlde, bununla yetinilmemiş, bu mevzûda pek çok risâleler telif edilmiştir. Bu konu üzerinde çoklukla durmanın en mühim sebebi Risâle-i Nûr’un bütün Âlem-i İslâm için yazılmış olmasıdır. Türkiye Müslümanları batı medeniyetinden etkilendikleri gibi, bütün âlemi İslâm da batı medeniyetinden etkilenmiş durumdadır. Muhataplar ve tahribatlar çok olunca ister istemez, bu tahribatların tamiri için çeşit
Tevrat ve İncil'de Hz. Muhammed (asm) Tevrat ve İncil gibi semavi kitaplarda Peygamberimizin adı, Ahmed, Muhammed ve Mustafa manalarına gelen Süryanice ve İbranice tabirlerle geçiyordu. Açıkça Ahmed ve Muhammed az idi. O az miktarını da kıskanç yahudiler değiştirmişlerdir. Hem, Eski semavi kitaplar en küçük gelecek hadiselerinden bile haber verdiklerine göre, o dinleri yürürlükten kaldıracak olan Hz. Muhammed'den (asm) ve onun meydana getireceği büyük değişimden haber vermemeleri mümkün değildir. Öyleyse o kitaplar Hz. Muhammed'i