Soru

On Sekizinci Söz'deki "Sen Benim Cismimde Alemdeki Tabiata Benzersin" Cümlesinin İzahı

On sekizinci Söz'ün birinci noktasında geçen "Sen benim cismimde alemdeki tabiata benzersin." cümlesini izah eder misiniz?

Tarih: 22.09.2023 16:33:51
Okunma: 274

Cevap

İnsandaki nefis ile alemdeki tabiat özellik itibariyle birbirine benzemektedir.

Her ikisi de münfaildir. Yani failin yaptığı fiilden etkilenirler. Dolayısıyla hayır cihetinde yapılan faaliyetlerde birer ayna birer resim defteri gibi kendi üzerine çizilen veya kendilerinde yansıyan güzel şeyleri göstermeleri gerekir. Ancak alemdeki tabiata ve insandaki nefise bakıldığında her güzelliği tam istendiği gibi gösterememektedirler. Dolayısıyla bu güzelliği aksettirmeme yönüyle şerre sebep olurlar.  

Bu iki yapı aynı zamanda birer perde gibi yaratılmışlardır. Yani zahiren güzel olmayan şeylere engel olma vazifesi görürler. Zahiren çirkin gibi görünen ve öyle algılanan şeyler bunlara isnad edilir. Bu da bütün eksik ve noksanlıklardan münezzeh ve mukaddes olan Allah’ın fiillerinde bazen hikmetleri ve faydaları anlaşılmayan veya aklın zahirine çirkin gibi görülen şeylerin Allah’a isnad edilmemesi içindir. Normalde böyle olması gerekirken bu yapıların fıtratlarındaki bu vazifenin zıttına güzel olan şeyleri kendilerine, çirkinlikleri de haşa Allah’a isnad etme gibi bir durum ortaya çıkıyor. Nefsine güvenen ve aldanan kimselerin durumu bundan ibarettir. Bir yanlış olduğunda kadere (aslında Allah’a) suçu atar. Kendisi üzerinde güzel bir şey ortaya çıktığında veya güzel bir davranış sergilediğinde kendine alır.

Bunun en önemli sebebi de; insanın nefsi övülmeye ve övgüye oldukça meyyaldır. Bunu çok ister. Şöhrete çok düşkündür. Kendisini çok beğenir. Bundan dolayı kendisi vasıtasıyla veya kendisi üzerinde tezahür eden, ortaya çıkan güzellikleri hemen kendisine alır.

Halbuki bu tezahür ve kendisi üzerinde bazı sanatların veya güzelliklerin ortaya çıkması, meyve veren ağaç misali gibidir. Mesela bir incir ağacı birçok incir verir halbuki kaynağı küçücük bir çekirdektir. Bu çekirdek bütün o incirler için övünebilir mi? Veya çok üzüm salkımları kendisine takılan incecik ve kuru üzüm dalı bu üzümleri ben verdim diye gururlanabilir mi? Elbette ne incirler o çekirdeğin mahareti ve malıdır. Ne de üzüm salkımları o dalın kendi becerisiyle meydana getirdikleridir.  Fakat bu ağaçların bu meyveleri vermesi için, diğer bütün şartlar oluştuğu halde onlardan bu meyveler ortaya çıkmıyorsa bu onların kabiliyetsizliğindendir. Burada suç onlarındır.

Aynen öyle de insandan tezahür eden şerlerde bütün suç nefsindir. Fakat bir güzellik varsa o nefise değil Allah’a aittir. Zira rahmet-i ilahiye o güzelliği ister, kudret-i ilahiye de yaratır. Dolayısıyla isteyen de yaratan da Allah’tır. Bu güzellikler o insanın üzerinde ortaya çıktığından insana düşen ancak şükürdür. Çünkü bu nimetleri Allah ona ihsan etmiştir. Nimet ise şükür ister, gururlanmayı değil. Ancak o nimetler verildiği halde insan o nimetleri hayırlara ve güzelliklere değil de yanlış ve günah olan yollarda kullanırsa, elbette sorumlu ve mesul ve kaynak o insan olur.

İşte Üstad Hazretleri de burada kendi nefine hitap ederek bu hakikati ortaya koymaktadır. "Bunca iman-Kur’ân hizmeti benden zuhur etti. Bu kadar güzel ve faydalı eserleri ortaya koyarak milyonlarca insanın imanının kurtulmasına vesile oldum diye gururlanma. Bu Allah’ın bir ihsanıdır, nimetidir. Nimete ve ihsana da şükretmek gerekir."  Demek suretiyle kendi nefisne bir edep yolu göstermektedir. Bizlere de bu dersi vermektedir.

Dolayısıyla insanın nefsi nasıl bütün güzellikleri kendine almak suretiyle adeta kendini ilah olarak görmek istiyorsa ve nefsin mahiyetini bilmeyenler nefse böyle bir makam veriyorlarsa, tabiatı anlamayanlar ve çözemeyenler de tabiata aynı özellikleri yükleme çabasına girmektedirler.  

Aşağıdaki paragraf bu noktada dikkat çekicidir:

İnsanda ekseriyet i‘tibâriyle hubb-u câh denilen hırs-ı şöhret ve hodfurûşluk ve şân ve şeref denilen riyâkârâne halklara görünmek ve nazar-ı âmmede mevki‘ sâhibi olmaya ehl-i dünyânın her ferdinde cüz’î-küllî arzu vardır. Hatta o arzu için hayatını fedâ eder derecesinde şöhretperestlik hissi onu sevk eder. Ehl-i âhiret için bu his gayet tehlikelidir. Ehl-i dünyâ için de gayet dağdağalıdır. Çok ahlâk-ı seyyienin de menşeidir. Ve insanların da en zayıf damarıdır. Yani bir insanı yakalamak ve kendine çekmek, onun o hissini okşamakla kendine bağlar. Hem onun ile onu mağlûb eder.[1]


[1] Mektubat-2, 297.


Etiketler

Alâkalı Sorular

Yorum Yap

Yorumlar