Soru

İhtilafı Zaman ve Mekanın Sohbete Engel Olmaması

Azîz, gayretli, ciddî, hakîkatli, hâlis, dirâyetli kardeşim, Bizim gibi hakîkat ve âhiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve me­kân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni‘ teşkîl etmez. Biri şarkta, biri garbda; biri mâzîde, biri müstakbelde; biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler. Ve sohbet edebilirler. Hususan bir tek maksad için bir tek vazîfede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.(Mektubat-1, Shf:122)

Buradaki ünsiyet ve hususen sohbet etme nasıl bir şeydir, biz vefat etmiş bir kardeşimiz ile nasıl sohbet edebiliriz?

Tarih: 7.05.2020 15:43:29
Okunma: 1772

Cevap

"Azîz, gayretli, ciddî, hakîkatli, hâlis, dirâyetli kardeşim, Bizim gibi hakîkat ve âhiret kardeşlerin, ihtilâf-ı zaman ve me­kân, sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni‘ teşkîl etmez. Biri şarkta, biri garbda; biri mâzîde, biri müstakbelde; biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler. Ve sohbet edebilirler. Hususan bir tek maksad için bir tek vazîfede bulunanlar, birbirinin aynı hükmündedirler.(Mektubat-1, Shf:122) 

Şöyle ki: İnsan sadece maddi cesetten ibaret bir varlık değildir. İnsanın kalp, ruh, latifeler, duygular, sırlar gibi insanın manevi cihazatları da vardır. Bunların her biri insanın ihtiyaçlarını karşılayan ve hayatına pozitif katkı sağlayan aletler hükmündedir. Bu duygular kabiliyet olarak maddi duyularımız gibi değildir. Mesela insanın kalbi ve ruhu maddi ve mukayyet olan gözü ve kulağı gibi değildir. Maddi hayatın engelleri bu duygulara engel teşkil edemez. Zaman ve mekân gibi maddi kayıt altına alan kurallar kalp ve ruh gibi duygular için geçerli değildir. Bundandır ki Allah dostları için geçmiş-gelecek, kuzey-güney, doğu-batı uzak-yakın hatta dünya-ahiret gibi kayıt altına alan tabirler çok esaslı değildir. Bu zatlar maddi ve cismani kayıtlardan sıyrılmış olarak herhangi bir zaman ve herhangi bir mekânda gibi birbiriyle sohbet edebilirler. Her hangi bir konuda konuşup görüşebilirler.

Şunu da ifade edelim ki; tarihin şehadetiyle geçmiş zamanda yaşamış Allah dostu olan evliyalar, asfiyalar ve Salihler gibi büyük mübarek zatlar zaman kayıtlarından kurtularak talebeleri ile manevi âlemde sohbet etmişlerdir. Onları istikamet dairesinde yönlendirmişler hatta zaman gelmiş Allah’ın izniyle onları muhafaza edip himaye etmişlerdir. Bu hakikati tenvir eden ve her kesin kolay bir şekilde anlayabileceği bir mesele de rüya hakikatidir. Normal insanlar dahi rüya vesilesi ile geçmişe ve geleceğe gidip sevdiği insanlar ile sohbet edebiliyorlar. Bununla beraber gelecekteki bir kısım hadiseleri rüya vesilesiyle ile görebiliyorlar. Bu da netice veriyor ki zamanların ve mekânların farklı olması hakikat ehli olmuş insanlar için problem teşkil etmez. Yeter ki ruhu cesedine kalbi nefsine galip gelsin ve hakikat ehli olsun bu yeter.

Örnek olarak başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere Hazret-i Ali, Abdülkadir Geylani, İmam-ı Suyuti, İmam-ı Azam Ebu Hanife radiyallahu anhüm ecmain hazeratı ve emsali gibi mübarek zatlar geçmiş zaman ve gelecek zamandan haber vermek ile beraber âlem-i manada görüşmeler yapmışlar, istişareler yapmışlar ve ümmetin istikametini muhafaza etmek noktasında lüzum eden kişilerle de görüşmüşlerdir. Birçok evliya zatların âlem-i manada Hazret-i Ali’den veya Abdülkadir Geylani’den ders aldım demesi meselemize de büyük bir delildir.

Aynı şekilde Risale-i Nur mesleğine ihlas, sadakat ve sebat ile dâhil olmuş kuvvetli iman sahibi olan Nur talebelerinin farklı yerlerde farklı zamanlarda hatta farklı vücut mertebelerinde olması onların birliğine, beraberliğine, kardeşliğine ve manen münasebet kuralarına mani değildir. Aynı merkez ve kaynaktan feyz alıp istifade ettikleri için bir vücudun azaları gibi birbirlerine yakınlıkları vardır. Bütün Nur talebeleri de birçok vücut ancak bir ruh gibidir. Bu münasebetle birbirinin aynı hükmündedirler.

 


Yorum Yap

Yorumlar