Soru

Farklı dillerde İbadet yapmak

Bir kısım müslümanların; Kuran okurken, hutbe okunurken, namazda sure okurken vb anlamını tam bilmedikleri halde aslı olan arapça şekliyle amel etmeleri hakkında, bazı çevrelerin " Şu insanlara bak! Hala anlamını bilmedikleri şeyleri okuyorlar?" gibi söylemlerine nasıl cevap verilebilir?

Tarih: 16.12.2010 23:08:37
Okunma: 4852

Cevap

Bu tür düşüncelerin kaynağı çoğunlukla;

Kur’anın Müslümanlara verdiği nasihatleri anlamak,

Manayı anlamaktan gelen geçici bir zevk,

Avrupa’yı körü körüne taklit etmek,

Siyasi gündemin halk tarafından da bilinmesi, (özellikle hutbeler yoluyla), takip edilmesinden kaynaklanmaktadır.

 Arapça tabirlerin önemi:

  • Öncelikle memleketimizde herkes hatta en cahil insan dahi bu ibadetlerin arapça tabirlerden şu manaları anlar: “Herkese ve bana malûm olan imanın esaslarını ve İslâmiyet'in emirlerini ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor”der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak meydana gelir.
  • İlahi ve nebevi olan mucizevi butabirlerin, teşviklerin, ikazların ve  hatırlatmaların yerini hiçbir şey dolduramaz ve karşılayamaz.
  • Hem İslamiyet bedeninin her asrın ihtiyacını karşılayacak manalarını içinde barındıran birer cilt hükmündedirler. Eğer o kelimeler dillere tercüme edilerek öylece amel edilse kabuğundan soyulmuş bir meyve gibi geçici bir güzelliği görünmekle birlikte kısa bir süre sonra çürüyecektir. Anlaşılan o manada etkisini kaybedecektir.
  •  Bu tabirler dini birer semboldürler. Hal dilleriyle  Halka ders verirler. Halk için adeta birer üstad olmuşlardır. İslamiyet’i hatasız olarak telkin ederler. İslamın ruhunu gözler önüne serip ders verirler.
  • İslamiyet’in nuru bu kelimelerin içinde hayat bulmuş ve hayat suyunu bu dilin maşrabasıyla taktim etmekte, islamiyetin esasları bu kavramların içinde elmas birer sütun gibi durmaktadır.
  • Bütün Müslümanları ilgilendiren hatta saadet asrından günümüze kadar gelen ve bütün büyüklerin bağlı olduğu nurani zincirler hükmünde olduğundan hukuk-u amme türünden tabirlerdir. Bozmaya ve değiştirmeye çalışanlar ve yardım edenler düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hataya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler...
  • Hem bunların arapça olarak yapılmasıyla herkes istifade eder.
  • Hem İslamiyet'in meselelerinin bir kısmına taabbüdî denilir; aklın muhakemesine bağlı değildir; emrolduğu için yapılır. yapılma sebebi, emirdir. Bir kısmına da Makul-ül mana tabir edilir. Yani: Bir hikmet ve bir maslahatı var ki, o hükmün konulması için bir tercih sebebi olmuştur. İşte bu tür tabirler ve Kur’an gibi ezan gibi Arapça okunanlar taabbüdîdir. Hikmet ve faydalar onu değiştiremez. Taabbüdîlik yönü ağır basıyor, ona ilişilmez. Yüz bin yarar gelse onu değiştiremez.
  • Hem bunların faydası, yalnız malûm şeylerdir denilmez ve öyle bilmek hatadır. Belki o maslahatlar ise, çok hikmetlerinden bir faydası olabilir. Meselâ biri dese: Ezanın hikmeti, Müslümanları namaza çağırmaktır; şu halde bir top sesi kâfidir. Halbuki ezanın binler faydaları içinde o bir menfaattir. Top sesi, o maslahatı verse; acaba insanlık namına, yahut o şehir ahalisi namına, alemin yaratılışının en büyük neticesi ve insanların yaratılış sebebi olan Allah’ın birliğini ilan ve alemlerin Rabbine karşı kulluğumuzu göstermeye vasıta olan ezanın yerini nasıl tutacak?
  • Hem İslam beldeleri bu tür kelimelerin anlamlarını, camileriyle, tarihleriyle, kültürleri ile, örfleriyle, yaşantılarıyla, geçmişleriyle hatta selamlaşmalarıyla bile ders veriyorlar.
  • Hem burası Müslüman bir memlekettir. Geçmişi Müslümandır. Müslüman bir coğrafyaya komşudur. Dininden dolayı bütün İslam coğrafyası ile bir ilgisi vardır. Müslümanların teveccühleri bu noktalardan kaynaklanmaktadır.
  • Hem kısacık olan şu dünya hayatında kısa bir süre içinde küçük menfaatler için yabancı dilden öğrendiğimiz yüzlerce, binlerce kelimeye bedel ebedi bir hayatın anahtarları hükmünde olan bu tabirlerin hem de her gün beş defa tekrar etmesine rağmen öğrenmemek hangi mazeretle olabilir? Hangi gerekçe kabul edilebilir?
  • Bin sene önce taşıyla toprağı ile Müslüman olmuş bir ülkede oturuyoruz. Müslümanlığımızın kökleri geçmişin oldukça derinliklerine kök salmış vaziyettedir. Yüzyıllar boyu biriken bir İslami kültür ve geleneğe sahibiz. Örfümüzün, ahlakımızın hamurunda İslam dininin katkısı çok büyüktür. Bu kadar hakikatler bu tabirleri anlamamıza yardımcı olurken böyle mazeretler öne sürerek tenkit etmek insafla, tarihle, İslamiyet’le, örfle bağdaşmamaktadır.
  • Hem bu gün müslümanlar bilinçli olarak okuyorlar.

Yorum Yap

Yorumlar