Soru

Allah'ın Varlığını İspat

Birlikte Çalıştığımız bir arkadaşın Allah'ın varlığı ile alakalı soruları var. Acaba nasıl izah edebilirim.?

Tarih: 31.01.2014 22:56:39
Okunma: 10406

Cevap

Lütfen Allah'ın sıfatlarını iyice öğreniniz. Çünkü soruların çoğu buradan geliyor. Allah'ın sıfatlarını tam olarak bilemeyince insan kendi ile Allah'ı yanlış bir şekilde kıyaslıyor. O zaman işin içinden çıkamıyor.

Allah'ın varlığı ve birliği ile ilgili bir kaç makale şöyledir:

 HER FEN ALLAH’I ANLATIYOR

             Fen ilimleri, insanı ve doğayı inceleyen ilimlerdir. Mesela kimya, maddenin yapısını incelerken, tıp ilmi, insanın vücudunu inceler. Astronomi dediğimiz gök bilimi ise, galaksileri, yıldızları ve gezegenleri inceler.

 İşte okuduğumuz her bir fen de, bize Allah’ı bildirir ve tanıttırır.

Nasıl mı?

Mesela bir eczahane düşünelim. O eczahanedeki ilaçlar çok hassas ölçülerle hazırlanmıştır. Bu ilaçlardan herhangi birini incelediğimizde 0,1 gr A maddesinden, 0,3 gr B maddesinden, 0,15 gr C maddesinden ve bunlar gibi birçok maddeden oluştuğunu görürüz. Eğer o maddeler biraz eksik veya fazla olsa, o ilaç, ilaç olma özelliğini kaybedecektir.

İlaç örneğinde olduğu gibi kâinattaki her bir canlı da çok daha hassas ölçülerle yaratılmıştır. Mesela elmanın içerisindeki maddeler biraz fazla veya eksik olsa elma özelliğini kaybeder.  

Hem insan vücudu da çok hassas ölçülerle dengeli bir şekilde yaratılmıştır. Eğer bazı maddeleri biraz eksik veya fazla olsa, o ölçü ve denge bozulup önemli bazı hastalıklara sebebiyet verecektir. Mesela kandaki şeker oranı normalden fazla olursa şeker hastalığı olduğu gibi; demir eksikliği de kansızlığa sebebiyet vermektedir.

İşte nasıl ki, ilaçtaki ölçüyü ayarlayan bir kimyager varsa, bu kâinattaki ölçüyü ayarlayan ve koyan bir yaratıcı vardır. O da hiç şüphesiz ki Yüce Allah’tır.

Hem ziraat fenni noktasından yediğimiz meyvelere bir bakalım. Her bir meyvenin hem rengi, hem tadı, hem kokusu hem de şekli farklıdır. Acaba, o meyveleri birbirinden farklı kılan kim?

Toprak mı?

Elbette toprak değil. Çünkü basit bir iğneyi bile yapmak için bir fabrika ve o fabrikada da onlarca işçi ve makinelerin olması gerekir. Şimdi gelin, toprağı kazalım ve altına bakalım. Acaba toprağın altında fabrikalar, makineler ve işçiler mi var? Elbette yok. Peki, toprağın tadına bakalım. Toprak limon gibi ekşi, kayısı gibi tatlı olmadığı gibi; biber gibi de acı değildir. Demek meyvelerin bu özellikleri topraktan değildir. Toprak hal diliyle der ki: “ Bütün bunları yapan ben değilim”.

Elbette bunları yapan birisi vardır. O da şüphesiz ki her şeyin yaratıcısı olan Allah’tır.

Hem elektrik fenni noktasından harika bir şehir düşünün ki, o şehrin milyonlarca lambaları şehrin her tarafını aydınlatıyor. Biliyoruz ki lambaların ışık verebilmeleri için enerjiye ihtiyaçları var. Bu mükemmel şehri aydınlatan lambaların ise enerjisi hiç tükenmiyor. Böylesine harika bir mühendislik eseri hiç şüphesiz harika bir mühendisi, maharetli bir elektrik ustasını akla getirir.

Aynen öyle de dünyayı ve birçok gezegeni aydınlatan ve ısıtan güneşin, yaratıldığı günden bu yana yanmak maddeleri tükenmiyor Enerjisi bitmiyor. Hem bir lâmba hem de bir soba olan güneşimizin yanmasının devamı için, her gün denizler kadar gazyağı ve dağlar kadar kömür ve odun yığınları lâzımdır ki sönmesin.

İşte güneşi ve güneşten büyük yıldızları gaz yağsız, odunsuz, kömürsüz yandıran,  söndürmeyen, beraber gezdiren ve birbirine çarptırmayan bir yaratıcı vardır. O da hiç şüphesiz yüce Allah’tır.  

Daha bunlar gibi bütün fenler, kâinatta mükemmel bir düzen, hassas bir ölçü olduğunu kendi hal dilleriyle gösterirler. Bu düzen ve ölçü ile Cenab-ı Hakkı bize bildirirler ve tanıttırırlar.  

      Öyle ise, biz de her bir fenne bu gözle bakarak Allah’ın varlığını ve birliğini görebiliriz.

 

KÂİNATTAKİ DÜZEN VE ÖLÇÜ TEVHİDE DELİLDİR

             Kâinatta, zerrelerden tâ yıldızlara kadar her şeyde kusursuz bir düzen, mükemmel bir uyum ve adaletli bir ölçü mevcuttur.    Hatta bütün fenlerin bulmuş oldukları formüller ve kanunlar kâinatta mükemmel bir düzenin olduğunu gösterir. Elbette kusursuz düzen, eksiksiz uyum, tek bir idareci ile olabilir.  Nasıl ki, bir köyde iki muhtar olmadığı gibi, bir devlette de iki cumhurbaşkanı bulunmaz. Çünkü farklı eller bir işe karışırsa o iş karışır.

            Varlıkların bir idarecisi olmazsa kâinatta denge ve ölçüden söz etmek mümkün değildir.

Mesela yeryüzünde bitki ve hayvanlardan oluşan yüz binlerce farklı tür mevcuttur. Bu türlerin sayısız fertleri bulunur. Bütün bu varlıkların yaptıkları işler ve gördükleri vazifeler farklıdır. Hem doğum ve ölümleri ayrı, rızıkları ayrı, elbiseleri ayrı, kendilerini korudukları silahları ayrı oldukları halde, hiçbirisi karıştırılmıyor, şaşırılmıyor ve yanlış yapılmıyor.

             Hem mesela denizlerdeki canlıların doğum ve ölümleri bir ölçü dâhilinde dengede tutulduğunu görmekteyiz. Hâlbuki bazı balıkların, tek seferde yüz bin yumurtası olur. Bunlar gibi her bir balığın yumurtalarının hepsi balık olsa idi denizlerin içerisinde yer kalmaz,  tamamen balıklarla dolardı.  Bu da denizlerdeki muhteşem denge ve düzeni bozardı.

            İnsan vücudunda, gözlerin, ellerin, ayakların ve bütün organların birbirleriyle mükemmel bir ahenk ve uyum içerisinde çalıştıklarını görüyoruz.

            Mesela damar ve kan sistemine bir bakalım. Damarların bir kısmı telefon vazifesini görür. Yani hücreler arası haberleşmeyi sağlar. Bir kısmı da çeşmelerin boruları hükmündedir. Hayat suyu olan kanın dolaşımını sağlarlar. Kanda da iki yapı vardır. Bir kısmı alyuvar tabir edilir ki, bedenin hücrelerine erzak dağıtıyorlar. Diğer kısmı akyuvarlardır ki, vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır.

             Bu sadece bir insanın vücudu için böyle değildir.  Bütün insanların ve hayvanların vücudunda da buna benzer birçok harika sistem bulunur. Vücuttaki bu hassas ölçü ve düzenin kendi kendine olması mümkün değildir.  Hatta dünyanın en akıllı varlığı olan insan, vücudunda meydana gelen bu harikulade olayları kendisi yönetemez. Elbette Onların vücuduna bu düzen ve intizamı yerleştiren Allah’tır.

                Yine bizlerde büyük bir hayranlık uyandıran Güneş ile gezegenlerin harika dengelerine bakıyoruz. Mesela üzerinde seyahat ettiğimiz dünyamız, normal bir insanın yirmi dört bin senede gidebileceği bir mesafeyi bir senede geziyor. Dünya bu kadar hızlı seyahat etmesine rağmen yeryüzüne dizilmiş olan şeyleri dağıtmıyor, sarsmıyor ve fırlatmıyor. Eğer dünyanın sürati biraz artsaydı, üzerinde oturanları dağıtıp fırlatacaktı. Bir saat, belki bir dakika dengesi bozulsa her şey bozulacak. Başıboş kalan dünya, başka gezegenlerle çarpışacak, büyük felaketler olacaktı.         

            Eğer kâinattaki bu mükemmel denge, tek bir zata değil de sebeplere veya tesadüflere verilmiş olsaydı denge ve ahenkten bahsedilemezdi.  Yani deniz, karma karışık şeylerle dolacak ve kokuşmuş olacaktı. Hava, zararlı gazlardan dolayı nefes alınamaz hale gelecekti. Yeryüzü ise, bir çöplüğe ve bir bataklığa dönecekti.

            İşte bütün bunlar gösteriyor ki kâinatta muhteşem bir ölçü ve harika bir düzen var. Bu düzen ve ölçü, her şeyi ilim ve hikmetle idare eden tek bir Allah’ı bizlere anlatır, bildirir ve tanıttırır.

“Rahmân (olan Allah)’ın yarattığında hiçbir düzensizlik göremezsin! Haydi, gözü(nü) çevir (de bir bak), hiçbir çatlak görecek misin? Sonra gözü(nü) tekrar tekrar çevir (ve yine bak); o göz (aradığı kusuru bulamadan) zelil ve bitkin bir hâlde sana dönecektir!” [1]



[1] Mülk, 3-4

 

HER ŞEY ALLAH’A MUHTAÇTIR           

            Yeryüzünde insan, hayvan ve bitkilerden oluşan milyonlarca canlı bulunmaktadır. Bu canlıların da hayatlarını devam ettirebilmeleri için kendilerine has, ayrı ayrı birçok ihtiyaçları vardır. Fakat bu ihtiyaçlarını elde edebilmek için ellerinde yeterli sermayeleri, güç ve ilimleri yoktur. Demek ki onların bu ihtiyaçlarını gören, bilen ve cevap veren birisi vardır.

            Allah, bütün dualara cevap verirken, hastalara da rahmet eczahanesinden şifa göndermektedir. Rızka muhtaç olan canlılara yeryüzünü bir sofra yapmıştır. Suya muhtaç olan bitkileri yağmurla beslerken, gıdaya muhtaç olan yavruları da en güzel bir gıda olan sütle doyurmaktadır. Bunun gibi ihtiyaç sahibi olan bütün mahlûkatın imdadına yetişir ve ihtiyacına cevap verir.

                  Örneğin bir elma ağacını düşünelim. Bu elma ağacının hava, su, mineral, ısı ve ışık gibi birçok ihtiyacı vardır.  Su ihtiyacı yağmur vasıtasıyla verilirken ısı ve ışık ihtiyacı güneş yoluyla gönderilmektedir. Mineral ihtiyacı toprak vasıtasıyla, hava ihtiyacı ise atmosfer yoluyla temin edilmektedir. Hâlbuki toprak, hava, su ve güneşe baktığımızda elma ağacının bu ihtiyaçlarını giderecek ilim, irade ve kudretten yoksundurlar. Yani güneş elma ağacının ısı ve ışık ihtiyacını bilerek merhametinden ışığını göndermez. Belki güneşi, havayı, suyu ve toprağı bu şekilde elma ağacının imdadına koşturan merhamet sahibi bir Zat onları yönlendirmektedir. Elma ağacının bütün bu ihtiyaçlarını karşılayan kim ise, bütün ağaçların ve bitkilerin ihtiyaçlarını da karşılayan O’dur. O da sonsuz kudret ve merhamet sahibi olan Allah’tır.  

            Hem mesela hayvanlar âlemine bir bakalım. Yunus gibi bir balığın, denizde yaşayabilmesi için o ortama uygun ciğer, göz ve yüzgeç gibi şeylere ihtiyacı vardır.  Güvercin gibi bir kuşun havada uçabilmesi için tüy, kanat ve hafif olan bir kemik yapısına ihtiyacı vardır.  Ceylan gibi bir hayvan, kendisini koruyabilmesi için çok hızlı kaçabilecek bir vücut yapısına muhtaçtır. Aslan gibi bir hayvan da avını yakalayacak pençe, keskin dişler ve koşma kabiliyeti gibi özelliklere muhtaçtır.

               Elbette ki bu hayvanlar, muhtaç oldukları yetenek ve özelliklere kendi kendilerine sahip olmamışlardır. Yaptıkları işleri tesadüfen öğrenmiş de olamazlar. Yaptıkları her şeyi onlara öğreten biri olmazsa, bütün bunları bilmeleri mümkün değildir. Hem muhtaç oldukları rızıkları veren ve yaşadıkları ortamı tam onlara göre hazırlayan birinin olması zorunludur. Ayrıca ihtiyaçları olan vücut yapılarını onlar için var eden ve vücutlarına yerleştiren biri olmalıdır. Bu muhtaç oldukları her şeyi onlara veren, sınırsız ilim ve sonsuz kudret sahibi olan Allah’tır.

               Hem insan kendisine baksa anlar ki, son derece aciz ve son derece yardıma muhtaç bir şekilde yaratılmıştır. Hatta diyebiliriz ki mevcudat içerisinde ihtiyacı ve arzusu en fazla olan insandır. Bunun için insanın ihtiyaçları sonsuzdur denilmiştir. Hayatını devam ettirebilmesi için hava, su ve gıdaya muhtaç olduğu gibi; aklının, kalbinin, ruhunun da manevi ihtiyaçları vardır.

                 Mesela insanın kalbinde ebedi yaşama ve sevdikleriyle daima beraber olmak arzusu vardır. Hatta bu his insan kalbinin en kuvvetli arzusudur. Onun için yok olmak ve sevdikleriyle bir daha görüşememek hayatının en büyük elemidir. İşte insan, kendisinin ve sevdiklerinin hayatını koruyabilecek, onu öldükten sonra tekrar diriltebilecek ve sevdikleriyle bir daha ayrılmamak üzere görüştürebilecek birisine muhtaçtır.

            Yine insan, hasta olduğu zaman şifa verebilecek, belaya düştüğü zaman kurtarabilecek, düşmanlarına karşı koruyabilecek, derdine derman verebilecek birisinden yardım istemeye muhtaçtır.

 Nasıl ki insan dünyada bir ihtiyacını karşılayamadığı zaman, yardım edeceğini düşündüğü birisinin kapısını çalar ve yardım ister. Bunun gibi sonsuz istekleri olan ve bunları karşılayamayan insan da Allah’a dua ve ibadet ile yalvarmaya ve yardım istemeye çok muhtaçtır. Çünkü bütün mahlûkatın ihtiyaçlarını gideren ve kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah, insanın sınırsız ihtiyaçlarını karşılayabilir.

            İşte sonsuz merhamet sahibi olan Allah, insanın her ahını ve duasını işitir. Hatta kalbinin en gizli arzusunu dahi bilip cevap verir. Güneşi onun için ısıtıcı ve aydınlatıcı bir lamba, bulutları ise su kaynakları yapmıştır. Hayvanları ve ağaçları ise onu besleyen rahmet hazinelerinin erzak ve gıda depoları yapmıştır. Bunun gibi daha birçok varlığı insanın emrine vermiştir. Hatta diyebiliriz ki ALLAH(c.c) adeta kâinatı ona hizmetkâr eylemiş ve kâinatın her tarafını Rahmet hazineleriyle onun için donatmıştır.       

            Daha bunun gibi Allah insanın birçok arzu ve ihtiyacını ona en güzel bir şekilde vermektedir. Öyleyse insan da bütün bu hususi nimetlerle, Allah’ın kendisini sevdirmesine mukabil onu sevmelidir. Her matlubunu ondan istemeli, O’na güvenip O’na dayanmalı başka şeylere müracaat etmemelidir. Bütün bu nimetleri ondan bilmeli bunun için o Zat’a teşekkür etmelidir.  İYYE KE NA’BÜDÜ VE İYYE KE NESTEİN ( ancak sana ibadet eder ve yalnız senden yardım dileriz) demeli rahatla hayatını geçirmelidir.

 

Ayrıca Bakınız.

/soru-cevap/kainatin-allahin-varligini-ispati

/soru-cevap/allahin-varliginin-isbati

/soru-cevap/allahin-apacik-isbati

/soru-cevap/allahin-varliginin-kaynagi

/soru-cevap/allahin-yaraticiya-ihtiyaci-yok

/soru-cevap/allahin-varliginin-devamli-olmasi

/soru-cevap/tevhiddeki-kolayligin-temsili


Yorum Yap

Yorumlar