Arama sonuçları: 174 sonuç bulundu.

Sel, deprem gibi bela ve musibetler rahmet mi? 
Ayetel Kürsi okuduğumuzda veya cevşen takdığımızda bizi belelardan müsibetlerden hastalıklardan koruyacağına kesin olarak mı yoksa umut ederek mi bakacağız?
Deniliyor ki deprem vs. gibi musibetler bazı şahısların hata ve günahlarından meydana geliyor. Neden bu hususi günahlara mukabil Cenab-ı Hak büyük ve külli unsurları harekete geçirip büyük hadiselere sebebiyet verdiriyor.
İkinci Lem'anın 3. vechinde, "Hastalıklar ve musibetler dini olmamak ve sabr etmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık olur." cümlesindeki hastalığın ve musibetin dini olma yönünü açıklar mısınız?
"Halimi soranlara dedim ki: Hem nazar, hem ervah-ı gayr-ı tayyibe cihetinden başıma gelen bu musibet, rahmet-i İlâhiyeyle, on adetten bire indi, dokuzu nimet oldu. Bâki kalan birisi de, dokuz menfaati oldu." İzah eder misiniz?
Kendi hatamızla sebeb olduğumuz hastalık ve musibetler için de Allah'tan geldi diyebilir miyiz?
Evet, ekseriyet-i mutlaka ile, hayır ve mehâsin ve kemâlât, vücuda istinad eder ve ona râci olur. Sureten menfi ve ademî de olsa, esası sübutîdir ve vücudîdir. Dalâlet ve şer ve musibetler ve mâsiyetler ve belâlar gibi bütün çirkinliklerin esası, mayası ademdir, nefiydir. Onlardaki fenalık ve çirkinlik, ademden geliyor. Çendan suret-i zâhirîde müsbet ve vücudî de görünseler, esası ademdir, nefiydi...
Hz. Eyyüb'ün yaralarından kurtların çıktığı doğru mudur? Bazı hocalar bir peygamberin böyle kötü bir halde bulunmasına Allah nasıl izin verir? Bir peygambere böyle bir musibet yakışmaz diyorlar.
Onbeşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfatı büyüktür; belki onu Cehennem'den kurtarır. Çünki âhirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedî'ye (A.S.M.) bir lâkaydlık perdesi gelmiş ve madem âhirzamanda Hazret-i İsa'nın (A.S.) din-i hakikîsi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya (A.S.) mensub Hristiy...
“Cebir ve i‘tizâlde birer dâne-i hakîkat bulunur” Ey tâlib-i hakîkat! Mâzîye hem musibet; müstakbel ve ma‘siyet ayrı görür şerîat. Mâzîye, mesâibe nazar olur kadere, söz olur cebriye. Müstakbel ve meâsî, nazar olur teklîfe, söz olur i‘tizâle. İ‘tizâl ile Cebir şurada barışırlar. Şu bâtıl mezheblerde birer dâne-i hakîkat mev­cûd, mündericdir, mahsûs mahalli vardır. Bâtıl olan ta‘mîmdir." (Lemaat) ...