Arama sonuçları: 39 sonuç bulundu.

Bundan yaklaşık bir ay önce idi. Kendi hâlimde öylesine bir şeyler söylüyordum. Birden dilim sürçtü ve hâşa ağzımdan yanlış bir kelime çıktı. Bunun için defalarca kez tevbe ettim, hâlâ daha tevbe etmeye devam ediyorum. Ben ne yapmalıyım bilemiyorum, arada kaldım. Kalbimde kesinlikle öyle bir niyet yoktu o sözü söylerken.
Birinci Söz'de geçen, "düşmanın hacatın nihayetsidir" cümlesini nasıl anlamalıyız?
Sünnet-i Seniyye Risalesi'nin Dördüncü Nüktesi'nde geçen, el mevtü hakkun hakikatini izah eder misiniz?
Bazı büyüklerin Tasarruf sahibi olduklarını ve vefaat etselerde dünyadaki bazı kişilere istedikleri yardımı yapabildiklerini okudum. Bunu nasıl yapıyorlar ve delili nedir? Bir diğer sorum da ilham nasıldır? Üstad Risalelerin ilhamla yazıldığını söylüyor. Ben buna kesin inanıyorum. Hiç şüphem yok. İlhamın nasıl olduğunu bir misal vererek izah edebilir misiniz?
Fitne hakkında ayet ve hadis var mıdır?
Hastalar Risalesi 15. Deva'da geçen; "... Öyle çok mübârek hastalıklar var ki, velâyet derecesini ölümle kazandırır. Hem hastalık, dünya aşkını ve alâkasını hafifleştirdiğinden, vefat ile dünyadan, ehl-i dünyâ için gāyet elîm ve acı olan mufârakati tahfîf eder ve bazen de sevdirir" kısmında, hastalıklar ehli dünya için olan ayrılığı nasıl hafifleştirir? Bu kısmı izah eder misiniz? 
25. Lem'a Hastalar Risalesi'ndeki "Hangi hastalıklı genci gördüm ise sair gençlere nispeten ahiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvani hevesattan bir derece kendini kurtarmış. Ben de bakıyordum, onların tahammül dahilindeki hastalıklarını bir ihsani ilahi olduğunu onlara İhtar ediyordum" bölümünde tahammül dahilindeki hastalıkların bir ihsanı ilahi olduğunu söylü...
Risale-i Nur'da geçen, "hayat ve nur ve rahmette o perdeler konulmamış" cümlesini birer misalle izah eder misiniz?
"Hikmetin başı Allah korkusudur" hadisini nasıl anlamalıyız? İzah eder misiniz?
Bediüzzaman Said Nursî'nin yakın talebelerinden olan Hüsrev Efendi'ye, Bediüzzaman Hazretleri'nin sağlığında Üstad-ı Sânî denildiği iddia edilmektedir. Buna dair bir vesika var mıdır?