Arama sonuçları: 106 sonuç bulundu.

Zülfikar Mecmuası 10. Sözde 12 hakikatın her birinin evvelinde zikredilen 'Bab' ve 'Cilve' ne demektir ve bunlar arasındaki ilişki nedir?
32. Söz'deki, "İmâm-ı Rabbânî ra. demiş ki: "Letâif-i Cennet, cilve-i esmânın temessülâtıdır."  cümlesini açıklar mısınız?
"... Ve yirmi cihetle ilim ve hikmet ve iradenin cilvesini gösteren ruhlandırmak ve ihya etmek hakikati..." (Osmanlıca Asay-ı Musa sayfa 96).  Bu cümlede anlatılmak istenen yirmi cihet nelerdir?
"İnsanın sureti camiasında da, küçük bir mikyasda zeminin siması ve kâinatın siması gibi yine o ismi Rahmanın cilve-i etemmi görünüyor demektir." Risale-i Nur'da geçen bu cümleyi nasıl anlamamız gerekir?
Bediüzzaman hazretleri "İnsanın kainatta tecelli eden Allah'ın bütün esmanın cilvesine mazhardır" diyor. İnsan Hâlık ismine ve Beka sıfatına nasıl mazhar olur ve tezahürü varmıdır? Yoksa inkişaf etmeyen bir çekirdek hükmünde mi vardır.?
4. Şua'daki, "Bendeki aşk-ı beka bendeki bekaya değil. Belki sebebsiz ve bizzat mahbub olan kemal-i mutlak sahibi zat-ı zülkemalin ve zülcelalin bir isminin bir cilvesinin mahiyetimde bir gölgesi bulunduğundan, fıtratımda o kamil-i mutlakın varlığına ve kemaline ve bekasına müteveccih olan muhabbet-i fıtrıye gaflet yüzünden yolunu şaşırmış " cümlesini biraz açar mısınız? Hususen "bir isminin bir c...
'' Bâbu’r-risâlet ve’t-tenzîl’dir. بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ’in cilvesidir. '' İzah eder misiniz?
Şu kâinat Hâlık-ı Zülcelalinin hem cemalî, hem celalî iki kısım esması bulunduğundan ve o cemalî ve celalî isimler, hükümlerini ayrı ayrı cilvelerle göstermek iktiza ettiklerinden, Hâlık-ı Zülcelal kâinatta ezdadı birbirine mezcedip ve birbirine mukabil getirip ve birbirine mütecaviz ve mütedafi' bir vaziyet verip, hikmetli ve menfaattar bir nevi mübarezesuretine getirmiş, ve ondan zıdları birbiri...
"Fıtrat yalan söylemez. Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüv der: “Ben sünbülleneceğim, meyve vereceğim.” Doğru söyler. Yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: “Piliç olacağım.” Biiznillâh olur. Doğru söyler. Bir avuç su meyelân-ı incimâd ile der: “Fazla yer tutacağım.” Metîn demir, onu yalan çıkaramaz. Sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelânlar, irâdeden gelen evâmir-i tekvîniyenin tecellîlerid...
"İşte bunun gibi, hadsiz emârelerle gösteriyor ki, mevcudât-ı havâiye olan hurûfun, hususan hurûf-u kudsiyenin ve Kur’âniyenin, hususan evâil-i sûredeki şifre-i İlâhiyenin hurûfâtı, muntazam ve nihâyetsiz hassas ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi göründüğünden, elbette zerrât-ı havâiyede kudsiyet noktasında emr-i  كُنْ فَيَكُونُ ’un cilvesine ve İrâde-i Ezeliyenin tecellîsine mazhar hurûfât...